İtirazın iptali davası, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 67. maddesinde; “Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.” şeklinde düzenlenmiştir. İtirazın iptali davası, borçlu tarafından yapılan itirazın geçersiz kılınması, itiraz ile birlikte duran ilamsız takibe konu alacağın varlığı tespit edilerek, icra takibine devam edilmesi amacıyla açılır.
Borcun rıza ile ifa edilememesi durumunda, alacaklı talebi üzerinde devlet gücü marifetiyle borcun ifası mümkündür. Burada devletin gücünü, icra daireleri temsil eder. İcra dairesi, borçlunun varsa malına ve parasına el koymak ve gerektiği takdirde mallarını satmak, ardından paraya çevirmek ve satış bedelini alacaklıya vermek suretiyle vazifesine icra eder. Bu noktada icra hukuku, cüzi icra (icra takibi) ve külli icra (iflas takibi) şeklinde iki başlıkta incelenir.
İcra takibi de benzer şekilde iki ikiye ayrılır; bunlar, ilamlı icra ve ilamsız icradır. Alacağın niteliğine dikkat edilmeksizin, her türlü alacak hakkında ilamlı icra yoluna müracaat edilebilir. Fakat, ilamsız icrada durum farklıdır; zira, İİK m.42 düzenlemesi uyarınca, kural gereği sadece para ve teminat alacakları ilamsız icraya konu edilebilir. İlamsız icra da kendi içinde üç başlıkta incelenir; bunlar, genel haciz yoluyla takip, kambiyo senetlerine özel haciz yoluyla takip ve kiralanan taşınmazların ilamsız icra yoluyla tahliyesidir.
İtirazın iptali davası, söz konusu başlıklardan “genel haciz yoluyla takip” kapsamında ele alınır. Özellikle vurgulamak gerekir ki, itirazın iptali davasından söz edilebilmesi için, alacaklının, İİK m.58 uyarınca icra dairesine takip talebinde bulunması ve borçlunun da süresi içinde ödeme emrine itiraz etmesi gerekir. Alacaklı, icra dairesinde takip başlatabilmek için mahkeme kararına sahip olmak durumunda değildir. Aynı şekilde, alacağını gösterir herhangi bir senede sahip olması da gerekmez; borcun nedenini açıklaması kafidir.
Alacaklının, borcu hakkında takip talebinde bulunmasının üzerine icra müdürü marifetiyle borçluya ödeme emri gönderilir. Borçlu, kendisine gönderilen ödeme emrine itiraz ettiği takdirde, başlatılan icra takibi durur. Takibin devamı, ancak borçlunun takibe itirazının hükümsüz kılınmasıyla mümkündür. Alacaklı, borçlunun itirazını hükümsüz kılmak amacıyla iki farklı hukuki yola başvurabilir; bunlardan ilki, itirazın kaldırılması yolu olup diğeri de itirazın iptali yoludur.
İcra takibinin devamı için, alacaklının, borçlu tarafından ileri sürülen itirazı hükümsüz kılması gerekir. Dolayısıyla, durmuş icra takibinin sürdürülebilmesi için itirazın ref’ine, kaldırılmasına ihtiyaç duyulur. Yasa, icra takibinin devamını sağlamak isteyen alacaklıya üç farklı imkan tanımıştır. İlk yol, alacaklının, itirazın kendisine tebliğ edilmesini takiben 6 ay süre ile icra mahkemesine başvurması ve itirazın geçici ya da kesin olarak istenmesidir. Bu husus, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu m.68 ve 68 – a’da hüküm altına alınmıştır.
İcra takibinin devamı amacıyla alacaklının başvurabileceği bir ikinci yol, itirazın kendisine tebliğini takiben 1 yıl süre ile itirazın iptali davası açmaktır. Bu husus da yine Kanun’un 67’inci maddesinde düzenleme altına alınmıştır. Söz konusu 1 yıllık süre geçirilirse mahkemede genel hükümler dairesi içerisinde eda davası yoluna gidilebilir. Alacaklının başvurabileceği hukuki yollara ilişkin izah edilen süreler hak düşürücü süreler olup gerekli başvuruların vaktinde yapılması önemlidir.
İtirazın İptali Davası Nedir?
İtirazın iptali davası; borçlunun itirazının geçersiz kılınması, borçlu itirazı ile devam edilmeyen ilamsız takibe konu alacağın varlığı tespit edilerek, icra takibine devam edilmesi ve dolayısıyla takibe konu alacağın borçludan tahsil edilmesi amacıyla açılan icra ve iflas hukuku davasıdır. İtirazın iptali davasında alacaklı, itirazın tebliğini takiben 1 yıl süre ile borçlunun itiraz ettiği alacağın varlığının saptanması ve bu itirazın iptal edilerek alacağın borçluya ödetilmesi talebiyle mahkemeye başvurur.
İtirazın iptali davası, niteliği itibariyle öğretide ve uygulamada tartışma konusu olmakla birlikte, öğretideki hakim görüşe göre tipik bir eda davasıdır. Bu görüş, “itirazın iptali” talebinin “alacağın tahsili” talebini de kapsıyor olmasına dayanır. Öte yandan, diğer bir görüşse bu davanın eda davası olmadığını ifade eder ve ekler; dava neticesinde, itirazın iptaline ilişkin verilecek mahkeme kararı da tahsil ilamı (mahkeme kararı) niteliğini haiz değildir.
Zira, itirazın iptali davasında alacaklı, mahkemeden, borçlunun bir edaya mahkum edilmesini talep etmez ve mahkeme de itirazın iptali yönünde karar vermekle, borçluyu bir edaya mahkum etmez. Fakat, yargılama giderlerine ve şayet istenmişse icra inkar tazminatı dair kısmi bir eda davası olarak değerlendirilebilir. Son olarak, itirazın iptali davasının niteliği itibariyle bir tespit davası olduğu görüşünün de mevcut olduğunu ifade ederek, davanın niteliğine ilişkin hususları burada noktalayalım.
İtirazın İptali Davası Nasıl Açılır?
İtirazın iptali davası, alacaklının elinde 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu m.68 – 68/a’da düzenlenen belgelerin mevcut olmaması durumunda açılır; alacaklı, söz konusu belgelere sahipse de itirazın iptali davasını açabilir, fakat bu belgeler elinde değilse itirazı hükümsüz kılabilmek adına itirazın iptali davası açmak durumundadır. Şu halde, İİK m.68’de düzenlenen özellikleri haiz bir belgeye sahip olan alacaklı, isterse itirazın iptali talebiyle dava yoluna, isterse de itirazın kaldırılması yoluna gidebilir.
Alacaklı, itirazı hükümsüz kılmak adına başvurabileceği seçimlik haklarından dava yolunu tercih ettiği takdirde, icra mahkemesinde itirazın kaldırılması istemini ileri süremez; ancak, öncesinde icra mahkemesine başvuran alacaklı, bu yoldan vazgeçerek itirazın iptalini mahkemeden talep edebilir. Zira, Kanun’da aksi yönde bir hüküm düzenlenmemiştir. Öte yandan, tetkik merciinden itirazın kaldırılmasını talep eden alacaklının bu talebi reddedilirse, İİK m.67 gereği itirazın iptalini ve inkar tazminatına hükmedilmesini talep edemez.
Fakat, genel hükümler çerçevesinde alacak davası yoluna gidebilir. Belgeye bağlı olmayan ya da belgeye bağlı olan ve fakat likid olmayan alacaklar hakkında itirazın iptali davası açılabilir. İİK m.68’de düzenlenen belgelere sahip olmasına karşın, alacaklı, borçlu tarafından yapılan itirazın kesin kaldırılması talebiyle icra mahkemesine müracaat etmek istemezse, borçlu itirazının kendisine tebliğ edildiği tarihten başlayarak 1 yıl süre ile doğrudan genel mahkemede itirazın iptali davası açabilir.
İtirazın İptali Davası Şartları
İtirazın iptali davası koşullarını, dava şartları başlığı altında detaylandırmış olmakla birlikte, Usul Hukuku açısından da incelemek yararlı olacaktır. Hemen belirtmekte yarar var ki, Usul Hukuku’nda dava koşulları, davanın açılabilmesi için değil; ilgili mahkemenin davanın esası hakkında inceleme yapabilmesi için aranan şartlardır. Şartları; dava şartları, taraflara dair şartlar ve dava konusuna dair şartlar olmak üzere üç başlıkta değerlendirmek isabetli olacaktır.
Dava şartlarından kasıt, yargı hakkı, yargı yolu ve görev; taraflara dair şartlardan kastı, davada iki tarafın mevcut olması, taraf ve dava ehliyeti, davaya vekalet ehliyeti ve hukuken geçerli vekaletname; dava konusuna dair şartlardan kasıtsa hukuki yarar ve kesin hüküm bulunmamasıdır. Genel dava şartları olarak ifade edilen bu şartlar, makale konumuz olan itirazın iptali davasında da uygulama alanı bulacaktır. İtirazın iptali davası açılabilmesi için, söz konusu şartların yanı sıra bazı özel şartların da mevcut olması gerekir.
İtirazın iptali davası açılabilmesi için yerine getirilmesi gereken özel şartlar aşağıda izah edilmiş olup bir önemli hususun altını çizmekte yarar var: işbu dava, usul ve esas itibariyle hukuk tekniği gerektiren, hatalı veya ihmali bir işlemde telafisi güç hak ve menfaat kayıplarının söz konusu olabileceği bir dava olduğundan, deneyimli ve yetkin bir icra hukuku avukatından yardım almak en doğru yaklaşım olacaktır. İtirazın iptali davası için aranan özel şartlar ise şunlardır:
1.Geçerli Bir İcra Takibinin Bulunmalıdır.
Davaya bakılabilmesi için, evvela geçerli bir icra takibi bulunmalıdır. Geçerli bir ilamsız icra takibinden söz edilebilmesi için kural gereği, genel haciz yolu ile takip bulunması gerekir. İlamsız icraya konu edilebilecek alacaklarsa kural gereği sadece para ve teminat alacaklarıdır; ancak, bu noktada bazı istisnalar da vardır. Bu istisnalara kısaca değinmek yararlı olacaktır. İtirazın iptali davasında geçerli bir icra takibinden söz edilebilmesi, alacağın daha öncesinde herhangi bir ilama konu edilmemiş olmasına bağlıdır.
Buradan anlaşılması gereken, kesin hüküm bulunmamalıdır. Öte yandan, ilamsız icraya konu edilen alacak, para veya konusu para olan teminat alacağı olmalıdır. İİK m.58/3 düzenlemesi uyarınca, konusu para olan alacak Türk parası olarak belirtilmeli; yabancı para alacakları içinse, alacaklı hangi tarihteki kur karşılığını talep ediyorsa göstermelidir. Son olarak, alacağın konusunu altın oluşturuyorsa, bu alacaklar için ilamsız icra takibi başlatılamayacağını belirtelim.
İtirazın iptali davası hükümleri, kambiyo senetlerine özel haciz yoluyla icra takibinde uygulama alanı bulmayacaktır; zira, doğrudan icra mahkemesine itiraz edileceğinden bu itiraz, icra takibini re’ sen durdurmaz. Dolayısıyla, takip devam ettiği için hükümsüz kılınacak bir şeyden de söz edilemeyecektir. İİK m. 45’te; “Rehinle temin edilmiş bir alacağın borçlusu iflasa tabi şahıslardan olsa bile alacaklı yalnız rehinin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapabilir.
Ancak rehinin tutarı borcu ödemeğe yetmezse alacaklı kalan alacağını iflas veya haciz yoluyla takip edebilir.” düzenlemesine yer verilmiştir. Madde metninden de anlaşılacağı üzere, kural gereği rehinli alacaklarda genel haciz yoluyla takip yoluna gidilemez; ancak, 45. maddede yapılan atıflar dolayısıyla istisna da olsa itirazın iptali davası açılabilir. Özetle, hukuken geçerli bir icra takibi, ancak icra dairesine alacaklı tarafından yapılacak sözlü ya da yazılı bir takip talebiyle başlatılabilir.
Alacaklının icra takibi başlatılması talebinde bulunabilmesi için, alacağın bir senede dayanması şart değildir. Aynı zamanda, takibin dayanağı belgenin İİK m.68’de düzenlenen belgelerden olması da şart değildir. İcra dairesine takip talebinde bulunulmasını takiben icra müdürü marifetiyle icra emri düzenlenir ve borçluya tebliğ edilir.
2.Borçlunun Geçerli Bir İtirazı Bulunmalıdır.
Alacaklının talebi üzerine, icra müdürü marifetiyle düzenlenen ve borçluya gönderilen ödeme emrine, borçluya tebliğ olunduğu tarihten itibaren 7 gün içinde herhangi bir gerekçe sunulmadan borçlu tarafından itiraz edilebilir. Borçlu, ödeme emrine (icra emri) itiraz kapsamında; imzaya itiraz, borca itiraz, takip yapma yetkisine itiraz veya yetkiye itirazda bulunabilir. Özellikle vurgulamakta yarar var ki, imzaya itiraz edecek borçlu, imza itirazını açıkça ve ayrıca belirtmelidir; aksi takdirde, senet altındaki imzayı kabul etmiş sayılır.
Borçlu, ödeme emrinin kendisine tebliğ edildiği andan itibaren 7 gün içinde pekala itiraz edebilir. İtirazın, yetki itirazı olması halinde, yani yalnızca yetki itirazında bulunulmuşsa ve ayrıca esasa itiraz edilmemişse itirazın iptali davası açılamaz. Bu tür bir durumda alacaklı, icra mahkemesine başvurmak suretiyle yetki itirazının kaldırılması talebinde bulunmalıdır. Fakat borçlunun itirazı, yetki itirazıyla beraber imza itirazı ya da borca itiraz şeklinde ise ve alacaklı da İİK m.68’deki belgelere sahip değilse süreç farklı seyreder.
Söz konusu durumunda alacaklı, yetki ve itirazın hükümsüz kılınması amacıyla itirazın iptali davasına başvurabilir. Bir başka husus ise borçlunun derdestlik itirazında bulunmasıdır. Eğer borçlu derdestlik itirazında bulunursa alacaklı, itirazın iptali davası yoluna gidemez. Son olarak, borçlunun, 7 gün süre ile sözlü ya da yazılı itirazda bulunabileceğini belirtelim. İtiraz, icra dairesine yapılacak olup icra mahkemesine veya bir başka yargı organına yapılırsa hukuken netice doğurmayacaktır.
3. Davanın Süresinde Açılmış Olması Gerekir.
Borçlunun, hakkında başlatılan takibe itirazının alacaklıya ya da vekiline tebliğ edilmesini takiben 1 yıl içinde itirazın iptali davası açılmalıdır. Dava açılması için öngörülen 1 yıllık süre, niteliği itibariyle hak düşürücü süre olup hakim tarafından re’ sen gözetilecektir. Hak düşürücü sürenin hesabı ise İİK m.19 uyarınca yapılır. 1 yıllık sürenin geçirilmesi halinde alacaklı, itirazın iptali davası yoluna gidemeyeceğinden, ancak normal bir alacak davası yoluna gidebilir.
4. Hukuki Yarar Bulunmalıdır.
Hukuki yarar, itirazın iptali davasında dava şartı olup davaya bakılabilmesi için somut olayda mevcut olmalıdır. Hukuki yarar, bir meselenin çözümü için ancak mahkemeye başvurmak gerekli ise söz konusudur. Yani, mahkeme harici bir başka yola başvurulduğu takdirde de mahkemeden elde edilecek sonuç elde ediliyorsa, bu mesele için mahkemeye başvurmada hukuki bir yararın olduğu ifade edilemez. İtirazın iptali davasında da hukuki yarar aranır.
İcra takibine devam ediliyorsa, yani takip durmamışsa mahkeme kararına gerek olmadığı gibi bir başka ve daha basit yolla (somut durumun özelliklerine göre şikayet, itirazın kaldırılması gibi) takibe devam edip hakka ulaşılabilir. Bu noktada, alacaklının elinde İİK m.68 – 68/a’da düzenlenen belgeler mevcutsa, itirazın kaldırılması yolu yerine itirazın iptali davası yoluna gitmesinde hukuki yararın mevcut olup olmadığı hususu gündeme gelir.
İtirazın kaldırılması yolu maddi açıdan kesin hüküm teşkil etmez; bu itibarla, alacaklının, itirazın iptali davası açmasında hukuki yarar bulunduğu kabul edilebilir. Fakat alacaklıya, gerek itirazın iptali davası açma hakkı, gerekse itirazın kaldırılmasını talep etme hakkı tanınmalıdır.
5. Kesin Hüküm ve Derdestlik
İtirazın iptali davasında bir diğer şart, açılan davaya ilişkin geçmişte verilmiş kesin hüküm bulunmamasıdır. Kesin hükümden kasıt, dava tarafları, konusu ve sebebi itibariyle aynı iki davanın söz konusu olmasıdır. Kesin hüküm hususu, taraflarca davanın her aşamasında ileri sürülebilir. Bununla birlikte, mahkeme tarafından da re’ sen gözetilir. Şayet itirazın iptali davasına konu uyuşmazlık hakkında kesin hüküm mevcutsa, dava şartı yokluğu sebebiyle ret kararı verilir.
İtirazın iptali davasında verilen hüküm, yalnızca takip hukuku açısından değil; maddi anlamda da kesin hüküm teşkil eder. Bu bakımdan, sağlanacak hukuki koruma hususunda artık icra mahkemesinde itirazın kesin kaldırılması istemi sürülemez. Ancak, ilk olarak icra mahkemesine müracaat eden alacaklı, sonrasında mahkeme müracaat ederek itirazın iptalini isteyebilir. Aynı hukuki yarar sebebiyle alacaklı, itiraz edilen alacağın bir kısmi hakkında itirazın iptali, kalan kısmı hakkında ise itirazın kaldırılması yoluna başvuramaz.
İtirazın İptali Davası Süresi
İtirazın iptali davası, borçlu itirazı üzerine durdurulan icra takibinin sürdürülmesi amacıyla açılır. Dolayısıyla, somut olayda ilk olarak, yetkili icra dairesinde yapılmış geçerli bir ilamsız icra takibi söz konusu olmalıdır. İtirazın iptali davası, icra takibi ile ilişkili olduğu için, borçlu aleyhine başlatılmış geçerli bir icra takibi söz konusu değilse itirazın iptali davası açılamaz. İşbu dava için ilk şart, yetkili icra dairesinde usulüne uygun bir biçimde yapılmış geçerli bir icra takibi bulunmalıdır.
İtirazın iptali davası şartları başlığı altında ifade edilmesi gereken bir diğer şart, borçlu tarafından, icra takibine süresi içinde itiraz edilmiş ve icra takibi durmuş olmalıdır. Eğer borçlu, süresi içinde itiraz etmezse veya süresi içinde itiraz eder ve fakat yetki sahibi olmayan bir mercie itiraz ederse ve bu durumdan dolayı icra takibi kesinleşirse, itirazın iptali davası açılmasında hukuki bir yarar bulunmayacağı için itirazın iptali davası açılamayacaktır.
Bununla birlikte icra takibi, borçlu itirazı üzerine değil de icra mahkemesinin kararıyla durdurulmuşsa da hukuki bir yarardan söz edilemeyeceği için itirazın iptali davası açılamayacaktır. Dava şartlarından bir diğer ise alacaklının, icra emrinin kendisine tebliğ edilmesini takiben 1 sene süre ile dava yoluna gitmesi, yani itirazın iptali davası açmasıdır. İptal davasının açılabilmesi için öngörülen 1 yıllık süre, niteliği itibariyle hak düşürücü süredir.
Bir yıllık hak düşürücü sürenin başlangıcı, itirazın alacaklıya tebliğ olunduğu tarihtir. Buradan hareketle, eğer borçlunun itirazı, alacaklıya tebliğ olunmamışsa, dava açmak için öngörülen bir yıllık sürenin işlemeyeceği açıktır. Özellikle belirtmekte yarar var ki, alacaklı, dava açma süresi olan bir yıllık süre başlamadan da dava yoluna gidebilir. Yani, itirazın iptali davası açabilmesi için, itirazın kendisine tebliğ edilmesini beklemek durumunda değildir. Dava süresine ilişkin olarak yüksek mahkeme;
- İtirazın kaldırılması istemi reddedilen alacaklı, itirazın kendisine tebliğini izleyen bir yıl içinde itirazın iptali davasına başvurulabileceğini,
- Davanın tamamen ıslahı söz konusu olduğunda, ıslah edilen davanın ilk dava gününde açılmış kabul edileceğini ve bu tarih itibariyle hak düşürücü süreni kesilmiş sayılacağını,
- Genel haciz yoluyla ilamsız takiplerde borçlunun, icra emrine itirazı üzerine, öncelikle icra mahkemesine müracaat ederek itirazın kaldırılması talebinde bulunan alacaklının, ardından bu isteminden vazgeçerek veya bu istemin reddedilmesi üzerine, borçlu tarafından yapılan itirazın kendisine tebliğ olunmasını takiben 1 sene süre ile itirazın iptali davası açabileceğini,
- Alacaklının, borçlunun itirazının kendisine tebliğ edilmesini izleyen bir sene içinde itirazın iptali davası açabileceğini; bununla birlikte alacaklının, itirazdan daha önce haberdar olması durumunda da yine dava yoluna başvurabileceğini,
- Alacaklının, borçlunun itirazının tebliği giderini icra dairesine vermemiş olmasının, itirazın iptali davası açmak için öngörülen bir senelik hak düşürücü sürenin işlemesine engel teşkil etmeyeceğini,
- İtiraz üzerine icra müdürlüğünce takip durdurulmamış olsa da itirazın iptali davasının, itirazın alacaklıya tebliğ tarihini takiben 1 yıl süre ile açılması gerektiğini,
- Dava açmak için öngörülmüş 1 yıllık süre geçtikten sonra dava yoluna gidilmesi halinde davanın reddine karar verilmesi gerektiğini,
- İtirazın iptali davası, alacağın tahsili talebini de içerir. Bu bakımdan, borçlu tarafından ödeme emrine itiraz edilmeden açılan itirazın iptal davasına da alacak davası şeklinde bakılması ve neticelendirilmesi gerektiğini,
- İtirazın iptali davasının, haksız fiilden doğan alacağın tahsili amacıyla da açılabileceğini,
- İcra takibinin yetkisiz bir icra dairesinde yapılması halinde, bu durumun fark edilerek dosyanın yetkili icra dairesine gönderilmesi üzerine, yetkili icra dairesi tarafından usulüne uygun bir biçimde icra emri düzenlenip borçluya tebliğ olunmadıkça borçlunun önceden yaptığı itirazın iptaline ilişkin dava yoluna gidilemeyeceğini,
- İcra mahkemesi tarafından verilen görevsizlik kararından sonra alacaklının, İcra ve İflas Kanunu’nun 67. maddesinde düzenlenen 1 yıllık hak düşürücü süre zarfında itirazın iptali davası açabileceğini belirtmiştir.
İtirazın İptali Davası Nereye Açılır? Görevli ve Yetkili Mahkeme
İtirazın iptali davasında görevli mahkeme, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ilgili hükümlerine göre belirlenir. Davada görevli mahkemeye tespit edilirken, faiz ve icra inkar tazminatı dikkate alınmaz. İtirazın iptaline konu alacağın, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu m.8/1’de öngörülen tutardan fazla olması halinde görevli mahkeme, asliye hukuk mahkemeleridir; az olması halinde ise sulh hukuk mahkemeleridir.
Asliye ticaret mahkemelerinin görev alanına giren ticari davalar asliye hukuk mahkemesinde açılmışsa ya da asliye ticaret mahkemesinde ticari nitelikte olmayan bir dava açılmışsa, davalı tarafından iş bölümü itirazı ileri sürülmelidir. İş bölümü itirazı, sadece ilk itirazı olarak süresi içinde ileri sürülmelidir. İtirazın iptali davasında yetkili mahkeme tayin edilirken, itirazın iptali davalarında yetki kuralına ilişkin özel bir düzenleme mevcut olmadığından genel hükümlere göre hareket edilir.
Buna göre davalının ikametgahının bulunduğu yer mahkemesi, itirazın iptali davasında yetkili mahkemedir. Fakat, davaya konu alacağın, sözleşmeden doğan bir alacak olması halinde, ifa yeri mahkemesi de yetkili mahkemedir. Borcun ifa yeri tayin edilirken ise Türk Borçlar Kanunu ilgili hükümlerine bakılır. Şu halde, borcun ifa yeri hakkında tarafların açık ya da zımnen belirleme yapmamış olması halinde itirazın iptali davası, bu yer mahkemesinde açılacaktır.
Borcun ifa yeri sözleşmeden açık bir şekilde anlaşılmıyor ve borcun konusunu bir miktar para teşkil ediyorsa dava, borcun ödenmesi zamanındaki alacaklının ikametgahının bulunduğu yer mahkemesinde açılabilir. Bir diğer yetkili mahkeme ise HUMK m.10 uyarınca, davalı ya da davalı vekilinin, itirazın iptali davası açıldığı esnada orada bulunmaları koşuluyla sözleşmenin tesis edildiği yer mahkemesidir. Aynı Kanun’un 21. maddesi gereği, dava konusu alacağın haksız fiilden kaynaklanması halinde, haksız fiilin meydana geldiği yer mahkemesi de yetkili mahkemedir.
İtirazın İptali Davasında Yargılama ve İspat
İtirazın iptali davası, normal bir eda davası gibi açılır. Davanın tarafları, takip alacaklısı ve takip borçlusudur. Takip alacaklısı tarafından, takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasında yargılama usulü açısından HUMK genel hükümleri esas alınır. Davaya konu uyuşmazlığın niteliği ve görevli mahkemeye göre farklı yargılama usulleri söz konusudur. Örneğin, iş mahkemesinin görevli olması halinde sözlü yargılama usulü; asliye hukuk mahkemesinin görevli olması halinde yazılı yargılama usulü; sulh hukuk mahkemesinin görevli olması halinde ise basit yargılama usulü uygulanır.
İtirazın iptali davasında yargılama, dava şartlarının hakim tarafından incelenmesiyle birlikte başlar. Bununla birlikte, ileri sürülmüş olması halinde ilk itirazlar ve esasa dair savunmalar incelenir. İtirazın iptali davasında alacaklı, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m.6’da hüküm altına alınan; “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” Düzenlemesi uyarınca, alacağının varlığını ve miktarını ispat etmek durumundadır.
Son olarak, itirazın iptali davasında ispat vasıtalarına değinmek yararlı olacaktır. Davada ispat araçları açısından genel hükümler uygulanır. Bu bakımdan, uyuşmazlığın niteliğine göre; genel hükümler çerçevesinde yemin teklif etmek, tanık dinletmek, senet ve sözleşme ibraz etmek gibi ispat araçlarına başvurulabilir. İspat araçlarının etkili bir şekilde kullanılarak kararın lehte tezahür etmesine yardımcı olması adına, deneyimli bir icra ve iflas hukuku avukatından yardım almak en doğru yaklaşım olacaktır.
İtirazın İptali Davası Sonuçları | Karar
İtirazın iptali davası; mahkemenin davayı reddetmesi ya da kabul etmesi, tarafların işlemleri, davanın konusuz kalması gibi çeşitli durumlar söz konusudur. Dava sonuçlarını, tarafların işlemlerini ve davanın konusuz kalması hususunu ayrı ayrı incelemek, konu bütünlüğü açısından faydalı olacaktır.
1. İtirazın İptali Davasının Kabulü
İtirazın iptali davasının kabul edilmesi, itirazın iptal edilmesi ve takibe devam edilmesi sonuçlarını doğurur. Davanın kabulü ile birlikte borçlunun itirazı iptal edileceğinden, ilamın icra dairesine verilmesi halinde durmuş olan takibe devam edilebilir ve haciz talebinde bulunulabilir. Öte yandan, koşulların sağlanması halinde davacı (alacaklı) lehine icra inkar tazminatına da hükmedilir. Fakat, hemen belirtmek gerekir ki, mahkemece alacağın tahsiline ilişkin karar verilmez.
Zira alacağın tahsili davası ile itirazın iptali davası, koşulları ve neticeleri itibariyle birbirinden farklı iki ayrı davadır. Dolayısıyla, itirazın iptali davasında yalnızca itirazın iptali hususunda hüküm verilir. Davanın kabulü halinde ilamın kesinleşmesine gerek olmayıp alacaklı, borçlunun itirazı üzerine duran icra takibinin devamını sağlayabilir. Son olarak, alacaklının istemi üzerine borçlu, hükmedilecek alacak miktarının %40’ından az olmamak kaydıyla tazminata mahkum edilebilir.
2. İtirazın İptali Davasının Reddi
İtirazın iptali davası üzerine mahkemece yapılacak incelemede, takibe konu alacağın mevcut olmadığı yönünde kanaate varılması halinde davanın reddine karar verilir. Hemen belirtmekte yarar var ki, alacağın muaccel olmaması yahut şarta bağlı borçlarda şartın mevcut olmaması nedeniyle de itirazın iptali davasının reddine karar verilebilir. Davanın reddine karar verilmesi ve ilamın kesinleşmesiyle birlikte, takibe konu alacağın mevcut olmadığı tespit olunur.
Takibe konu alacağın mevcut olmadığının, mahkemece verilen kararla ve kararın kesinleşmesiyle hüküm altına alınması halinde alacaklı, borçlu aleyhine, aynı alacağı ileri sürerek bir yeni alacak davası açamayacaktır. Şayet zamanaşımı dolayısıyla davanın reddi söz konusuysa hakim, zamanaşımının ileri sürülüp sürülmediğine dikkat eder. Zira zamanaşımı def’i, hakim tarafından re’ sen gözetilmez.
3. İtirazın İptali Davasını Sona Erdiren Durumlar
İtirazın iptali davasını sona erdiren durumlar; feragat, kabul, sulh ve diğer sona erme durumları olmak üzere dört başlıkta incelenmiştir.
1. Feragat
Feragat; “Feragat, iki taraftan birinin neticei talebinden vazgeçmesidir.” Feragat, karşılık dava istisna olmak kaydıyla davacı tarafından ileri sürülebilir. Davacı, hükmün kesinleşmesine değin, mahkeme sürecinin her safhasında davadan feragat edebilir. Yine davacı, sonuç talebinin tamamından vazgeçmek yerine, yalnızca bir kısmından da vazgeçebilir. Özellikle vurgulamak gerekir ki, davadan feragat ile davayı geri alma kurumu birbirinden farklıdır.
Davadan feragat yoluna gidilmesi halinde davalının rızası gözetilmez; ancak, davayı geri alma yolunda davalının rızası gözetilir. Davacı, davanın geri alınması yoluna gittiği takdirde, daha sonra tekrar dava açabilir. Fakat davacının feragat etmesi neticesinde son bulan itirazın iptali davasının tekrar açılabilmesi mümkün değildir; zira davacı, feragatten dönemeyecektir. Son olarak, şarta bağlı olarak davadan feragat edilmesinin feragat olmayıp sulh teklifi olduğunu belirtelim.
2. Kabul
Kabul; “Kabul, iki taraftan birinin diğerinin neticei talebine muvafakat etmesidir.” İlgili madde metninden de anlaşılacağı üzere kabul, davalının, davacının netice talebini kabul etmesidir. Hüküm kesinleşinceye değin yargılamanın her safhasında kabul yoluna başvurulabilir. Kabul ileri sürülürken, mahkeme ya da karşı taraf rızası gözetilmez. Kesin hüküm sonuçları doğuran kabul yoluna gidilmesi halinde, tıpkı feragat yolunda olduğu gibi kabulden dönülemez.
3. Sulh
Davaya konu uyuşmazlığa, dava taraflarının uzlaşmasıyla son verilmesine sulh denir. İtirazın iptali davasında sulh yoluna gidilirse dava kendiliğinden son bulur. Sulh şarta bağlanabileceği gibi şarta bağlı olmaya da bilir. Sulhun şarta bağlanması halinde, şarta bağlı hüküm tesis edilemeyeceğinden ve henüz şart gerçekleşmediğinden kesin hüküm teşkil etmez. Sulh yoluna gidildiğinde, sulh dönülmesi mümkün değildir ve alacaklı tekrar aynı alacağı takip konusu yapamayacaktır.
4. Diğer Sona Erme Durumları
Borç ödenir veya itiraz geri alınırsa dava konusuz kalacağı için itirazın iptali davası son bulacaktır. Borçlu (davalı) icra emri itirazından her zaman dönebilir. Borçlunun, ödeme emrine itirazını geri alması halinde, ortada iptaline ilişkin karar verilmesi gereken herhangi bir itiraz kalmayacağından dolayı dava konusuz kalır. Bu durumda ise konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığı yönünde hüküm tesis edilir. Borçlunun, itirazını geri alması, aleyhinde icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi sonucunu da doğurur.
Borçlu, davaya ya da takibe konu borcu ifa ettiği takdirde, itirazın iptali davasına konu edilebilecek herhangi bir alacak bulunmayacaktır. Fakat davacı (alacaklı), borç ifa edilse de inkar tazminatı isteminde bulunabilir. Davacının inkar tazminatı talebinde bulunması halinde itirazın iptali davası sona ermez; mahkemenin, inkar tazminatı hususunda karar vermesi gerekir.
5. Kanun Yolları
Türk hukukunda, olağan kanun yolu ve olağanüstü kanun yolu olmak üzere iki farklı kanun yolu vardır. Olağan kanun yolu ise kendi içinde karar düzeltme ve temyiz kanun yolları olmak üzere ikiye ayrılır. Olağanüstü kanun yolundaysa yargılanmanın yenilenmesi yolu söz konusudur. İtirazın iptali davasında ileri sürülen talebin kabulü ya da reddine dair verilen ilama hakkında, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu genel hükümleri esas alınarak kanun yoluna başvurulabilir.
İtirazın iptali davasının taraflarına, yani alacaklı veya borçluya, iptal istemi hakkında verilen mahkeme kararının, olağan ya da olağanüstü kanun yollarına taşınması hususunda bir sınırlama getirilmemiştir. Asliye hukuk mahkemelerinde görülen itirazın iptali davalarında temyiz süresi, mahkeme kararını takiben 15 gündür. Sulh hukuk mahkemelerinde verilen mahkeme kararlarına karşı temyiz süresi ise kararı verildiği tarihi takiben 8 gündür.
İş mahkemelerinde de itirazın iptali hakkındaki ilamlara ilişkin 8 günlük temyiz süresi söz konusudur. İtirazın iptali davasında mahkeme, itirazın iptali talebinin kabulüne karar verdiği takdirde borçlu, yani davalı; talebin reddine karar verdiği takdirde ise davacı, yani alacaklı temyiz kanun yoluna başvurabilir. İşbu davanın kısmen reddi ya da kısmen kabulü durumunda ise her iki tarafın da temyiz yoluna başvurma hakkı vardır. Karar düzeltme yolunda da yine genel hükümlere göre hareket edilir. Buna göre;
- Asliye hukuk mahkemesi kararlarına karşı karar düzeltme talebinde bulunulabilir.
- Karar düzeltme talebi üzerine inceleme yapma yetkisi, temyiz incelemesini de yapmış olan yetkili Yargıtay dairesidir.
- Sulh hukuk mahkemesi kararlarının temyiz kanun yoluna taşınması ve konu hakkında Yargıtay karar vermesi halinde, kural gereği Yargıtay’ın bu kararına karşı karar düzeltme yoluna başvurulamaz.
- Karar düzeltme yoluna gidilemeyecek bir başka durumsa iş mahkemeleri kararlarına ilişkin Yargıtay tarafından verilecek kararlardır.
- Yargıtay kararının tefhimini veya tebliğini takip eden 15 gün içinde karar düzeltme yoluna başvurulmalıdır.
İtirazın iptali davasında verilen ret kararının onanması durumunda alacaklı (davacı), bozulması durumunda ise borçlu (davalı) karar düzeltme yoluna başvurabilir. Söz konusu davada verilen kabul kararının Yargıtay tarafından onanması durumunda borçlu (davalı), bozulması durumunda ise alacaklı (davacı) karar düzeltme isteminde bulunabilir. İtirazın iptali davasında verilen kararların aleyhine, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu m.445’te düzenlenen şartlar mevcutsa yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurulabilir.
İcra İnkar Tazminat Nedir?
İtirazın iptali davası, dava neticesinde dava tarafları lehine tazminata hükmedilebilen bir davadır. İtirazın iptali davasında borçlunun itirazının haksız olduğuna ve davacının haklı bulunduğuna karar verilirse, alacaklı lehine tazminata hükmedilir. Dava neticesinde borçlunun haklı olması ve davanın reddedilmesi halinde ise alacaklının kötü niyetli ve haksız takibi gündeme gelir. Davacı, takibinde haksız ve kötü niyetli bulunursa, borçlu lehine tazminat kararı verilir. Bu husus, 2004 sayılı Kanun m.67/2’de şu şekilde düzenlenmiştir:
Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.
İcra inkar tazminatı yaptırımı, borçlunun haksız yere takibe itiraz etmesine mani olmak amacıyla düzenlenmiş olup Türk Borçlar Kanunu anlamında bir tazminat değildir. Özellikle belirtmekte yarar ki, borçlu aleyhine inkar tazminatına hükmedilebilmesi için, borçlunun kusurlu bulunması şart değildir. İcra inkar tazminatından bahsedilebilmesi için ortada bir itirazın iptali davası söz konusu olmalıdır. Bununla birlikte, aşağıda izah edildiği üzere icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için bazı şartların da mevcut olması gerekir.
İcra İnkar Tazminatı Şartları
Borçlu aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi, borçlu itirazının haksız olması şartına bağlıdır. Likid bir alacak hakkında borçlu tarafından yapılan itiraz haksız bulunmadığı takdirde icra inkar tazminatına hükmedilemez. Bir itirazın haksızlığı ise HGK tarafından şu şekilde ifade edilmiştir; “Takip konusu alacağın belirli, sabit olması, borçlu tarafından bilinmesi veya tayin ve tahkik edilmesi mümkün nitelikte bulunması, hâkimin takdirine bağlı olmaması lazımdır. Belgeye bağlı bulunsun veya bulunmasın borçlunun böyle bir alacağa itirazı haksız sayılır.”
Likid bir alacağa itiraz eden borçlu, kötüniyetli olmadığını iddia etse dahi bu durum, aleyhinde icra inkar tazminatına hükmedilmesine mani değildir. Zira, borçlunun iyiniyetli ya da kötüniyetli olması, itirazın haksız olması açısından önem teşkil etmez. Borçlunun velisi, vasisi, kayyımı veya mirasçısı tarafından itiraz edilmişse, bu tür bir durumda borçlu aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi, söz konusu kişilerin itirazında kötüniyetli hareket ettiklerinin ispatlanmasına bağlıdır. İspat yükü ise alacaklı üzerindedir.
Kötüniyet Tazminatı Şartları
Alacaklı aleyhine kötüniyet tazminatına hükmedilebilmesi için, açılan davanın kısmen ya da tamamen reddedilmesi gerekir. Mahkemece yapılan inceleme neticesinde, takibe konu alacağın hiç olmadığı ya da iddia edilen tutarda olmadığı kanaatine varırsa, davanın kısmen yahut tamamen reddi kararını verir. Bu tür bir durumda, kötüniyet tazminatının diğer şartlarının da yerine getirilmesi halinde borçlu, tazminat hakkı kazanır.
Alacaklı tarafından başlatılan icra takibinin haksız bulunması, borçlu lehine tazminata hükmedilebilmesi için yeterli olmayıp alacaklının kötüniyetli olması da gerekir. Buna göre alacaklının, takipte ve davada kötüniyetli olduğu ispat edilmedikçe tazminata hükmedilemez. İspat yükü ise borçlu (davalı) üzerindedir. Kötüniyet tazminatına hükmedilebilmesi için karşılanması gereken son şart ise borçlunun tazminat isteminde bulunmuş olmasıdır. İstem, cevap dilekçesinde ileri sürülmüş olmalıdır.