El atmanın önlenmesi (müdahalenin men’i) davası; oturma, mülkiyet, intifa gibi ayni bir hakka sahip olan kişinin, ayni hakkından doğan yetkilerine karşı haksız fiille müdahale edilmesi durumunda, haksız fiilde bulunan kişilere karşı açtığı davadır. Yalnızca ayni hak değil; örneğin, kira gibi bir şahsi hakka sahip olan kişi de hakkına yönelik tecavüzü önlemek amacıyla el atmanın önlenmesi davası açabilir. Uygulamada, el atmanın önlenmesi davası yerine müdahalenin men’i davası da kullanılmaktadır.
Ayni veya şahsi bir hakka sahip olan kişi, sahip olduğu haklardan doğan yetkilerini kullanırken hukuka aykırı bir biçimde engellenir, kısıtlanır ya da yetkilerini kullanması güç hale getirilirse, söz konusu ihlallerin giderilmesi amacıyla, haksız eylemlerde bulunan kişilere karşı el atmanın önlenmesi davası (müdahalenin men’i) açabilir. İşbu dava ile ayni hak, sınırlı ayni hak veya şahsi hakların, haksız fiillere karşı hukuki koruma altına alınması amaçlanmıştır.
Malik, maliki olduğu şey üzerinde – hukuk kuralları içinde – istediği gibi kullanma, faydalanma ve tasarrufta bulunma yetkilerine sahiptir. Bu husus, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 683. maddesinde hüküm altına alınmıştır. Buradan hareketle, malik, malik olduğu şeyi haksız biçimde elinde bulundurana karşı istihkak davası veya her türlü haksız müdahalenin men’i davası açabilir. Uygulamada çoğu zaman, el atmanın önlenmesi davası ile beraber haksız işgal tazminatı davası açılmaktadır.
El Atmanın Önlenmesi (Men’i Müdahale) Davası Nedir?
Hukuk düzeni, gerçek ve tüzel kişilere belirli haklar sağlar. Bu haklardan birisi de mülkiyet hakkıdır. Hukuk düzenince tanınan mülkiyet hakkı, hak sahibine hakka konu eşya üzerinde en geniş ve mutlak hakimiyeti sağlayan haktır. İşbu hak, gerek ulusal gerekse uluslararası normlar hiyerarşisinin tepesinde bulunan hukuki metinlerde düzenleme alanı bulmuştur. Mülkiyet hakkının eksiksiz temini ve haksız müdahalelere karşı korunması amacıyla birçok hukuki kural düzenlenmiştir.
Hukuk öğretisi, mülkiyet hakkından doğan yetkilerde müspet ve menfi olmak üzere ayrıma gitmekte ve malikin eşya üzerindeki hakimiyetinin hukuksuz müdahalelere karşı korunması ise menfi yetkiler kapsamında değerlendirmektedir. İşbu hakka yönelik haksız müdahalelerin engellenmesi amacıyla açılan davaya, el atmanın önlenmesi (müdahalenin men’i) davası denir. Müdahalenin men’i, mülkiyet hakkının korunmasını gaye edinen özel hukuk nitelikli kurumlardan birisidir.
Malik, men’i müdahale davası ile hakimiyeti altındaki eşya üzerindeki yetkilerine yönelen hukuksuz müdahalelerin engellenmesini talep eder. Malik, mülkiyeti altındaki eşyayı dilediği gibi kullanamamakta, istediği gibi yararlanamamakta ya da tasarruf hakkı kısıtlanmaktadır. Malik, söz konusu hallerin sona ermesi amacıyla el atmanın önlenmesi davası yoluna başvurur. Özellikle vurgulamakta yarar var, el atmanın önlenmesi davası ile herhangi bir zararın tazmin edilmesi talep edilemez.
Bir zarar meydana gelmişse, zararın tazmini haksız fiil hükümleri kapsamında ya da taraflar arası hukuki ilişki mevcutsa bu ilişki gereği talep edilebilir. El atmanın önlenmesi davası, ancak mülkiyet hakkının gereği gibi kullanılabilmesinin temini amacıyla açılabilir. Dava, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m.683’te ifade edilen yetkilerin malike sağlanmasını gaye edinir. Müdahalenin men’i davasının kabul edilebilmesi için yerine getirilmesi gereken şartlar da yine aynı madde hükmünden çıkarılır.
TMK m.683 uyarınca, malikin mülkiyet hakkına konu eşya üzerindeki yetkilerinin haksız biçimde kısıtlanması ve fakat eşyanın zilyetliğinin bir başkasına geçmemiş olması gerekir. El atmanın önlenmesi davasının kabul edilebilmesi için bu şartlar gerekli ve yeterlidir. Davanın açılabilmesi ve kabulü için davacının zarar görmesi gerekmez. Dolayısıyla, davalının kusursuz olmasının bu dava açısından önemi yoktur; çünkü kusur, men’i müdahale davası şartları arasında yer almaz.
Müdahalenin Men’i (El Atmanın Önlenmesi) Davasının Amacı
Müdahalenin men’i davası, mülkiyet hakkının malike tanıdığı yetkilerin hukuksuz müdahalelere karşı korunmasını amaçlar. El atmanın önlenmesi davasıyla birlikte malik, mahkemeden, icraya elverişli bir karar elde etmeyi ve bu sayede eşya üzerindeki hakimiyetini eksiksiz tesis etmeyi talep eder. Dava ile birlikte mahkemeden, mülkiyet hakkından doğan yetkilere yönelik haksız müdahalelerin tekrarlanmasının engellenmesi de talep edilir.
Öğretide, davanın gayesinin mülkiyeti hedef alan haksız müdahalelerin ortadan kaldırılması ve bununla birlikte önceki halin iadesi olduğu yönünde bir görüş bulunmakla beraber, gerek TMK m.683 hükmünün madde lafzı, gerekse kanun sistematiği içerisindeki yeri düşünüldüğünde bu görüşe iştirak etmek pek de mümkün değildir. Özetle, el atmanın önlenmesi davasının amacı, malikin mülkiyet hakkından kaynaklanan yetkilerini – hukuk düzeninin sınırları içerisinde – dilediği gibi kullanabilmesinin sağlanmasıdır.
Bilhassa vurgulamakta yarar var; el atmanın önlenmesi davası (müdahalenin men’i), kural gereği mevcut müdahalelere yönelik açılsa da gelecekte gerçekleşmesi muhtemel müdahalelere mani olmak gayesiyle de açılabilir. Mevcut müdahaleden kasıt, müdahalenin kendisinin hala devam ediyor olmasıdır. Müdahalenin kendisinin sol bulması halinde zarar vb. etkiler devam etse dahi men’i müdahale (el atmanın önlenmesi) davası açılamaz.
Haksız müdahaleden dolayı zarar meydana gelmiş; ancak, belirli bir süre geçmesinden dolayı müdahalenin son bulmuş olması halinde TMK m.683 değil, zararın tazminine ilişkin sair hükümler ve bilhassa haksız fiil hükümleri uygulama alanı bulacaktır. Nitekim, makalemizde zikredildiği üzere men’i müdahale davasıyla birlikte herhangi bir zararın tazminini talep etmek söz konusu değildir. El atmanın önlenmesi davası, hukuk sistematiği içerisindeki yeri itibariyle son derece teknik bir dava olup avukat yardımına başvurmak önemlidir.
El Atmanın Önlenmesi Davasının Hukuki Niteliği
El atmanın önlenmesi (men’i müdahale) davası maddi hukuk ile ilgili bir isteme dayandığından sebep ayni bir davadır. İşbu dava TMK m.683 uyarınca mülkiyet ya da bir başka ayni hakka dayanılarak da pekala açılabilir. Davanın usul hukuku açısından yeri ise eda davasıdır. Zira davacı, müdahalede bulunanın bir şeyi yapmaya ya da yapmamaya mahkum edilmesini talep eder. Eda davası ise 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.105’te düzenlenmiştir.
El Atmanın Önlenmesi Davasına Konu Hukuki Değerler
El atmanın önlenmesi davasına konu olabilecek hukuk değerler; eşyalar (taşınmazlar ve taşınmazlar üzerindeki haklar, taşınırlar) ve diğer değerler olmak üzere iki başlıkta incelenebilir. Söz konusu hukuki değerleri izah etmeden önce belirtmekte yarar var ki, hukuk sistematiği içindeki yeri düşünüldüğünde son derece teknik bir dava olan el atmanın önlenmesi davasında avukat yardımına başvurmak, hatalı veya ihmali işlemler sebebiyle telafisi güç kayıplar yaşanmaması adına en doğru yaklaşımdır.
Eşyalar
Eşyalar, müdahalenin men’i davasına konu edilebilecek hukuki değerlerdendir. Eşyaları, taşınmazlar ve taşınmazlar üzerindeki haklar ve taşınırlar olmak üzere iki başlıkta incelemek isabetli bir yaklaşım olacaktır. Konu bütünlüğünün sağlanması ve el atmanın önlenmesi davasına (müdahalenin men’i) konu hukuki değerlerin açıkça anlaşılabilmesi adına makalemizdeki konu başlıklarının, sırasıyla ve dikkatle okunması tavsiye olunur.
Taşınmazlar ve Taşınmazlar Üzerindeki Haklar
Müdahalenin men’i davasına konu hukuki değerlerden ilki, taşınmazlar ve taşınmazlar üzerindeki haklardır. Taşınmaz, özüne herhangi bir zarar gelmeksizin bir yerden bir başka yere taşınması mümkün olmayan eşyadır. Taşınmaz mülkiyetine konu olabilecek şeyler, 4721 sayılı Kanun’un 704’üncü maddesinde düzenlenmiştir. İşbu düzenlemeye göre taşınmaz mülkiyetine konu şeyler; araziler, tapu kütüğünde ayrı bir sayfaya tescil edilen bağımsız ve sürekli haklar, kat mülkiyeti kütüğüne tescilli bağımsız bölümlerdir.
Taşınmazlar, men’i müdahale davalarında sıklıkla gündeme gelir. Malik, TMK m.683/2’ye dayanarak mülkiyet hakkına istinaden el atmanın önlenmesi ya da istihkak davası yoluna gidebilir. İstihkak davası, dolaysız zilyet olmayan malikin, mülkiyet hakkını haiz olmayan haksız dolaysız zilyede karşı açtığı davadır. Müdahalenin men’i davası ise malikin, mülkiyet hakkını ve doğrudan zilyetliğini koruduğu ve fakat mülkiyet hakkına yönelik haksız müdahalelerin söz konusu olduğu durumlarda açılır.
Müdahalenin men’i davası açılabilmesi için, malikin mülkiyet hakkına yönelik haksız müdahalenin, malikin doğrudan zilyetliğine son vermemiş olması gerekir ki durum, genellikle taşınmaz mallarda söz konusudur. Çünkü 4721 sayılı Kanun’un 992’inci maddesi ile tapu siciline tescilli olan malike, dolaysız zilyede ait olan yetkilerin sağlanmış olması, bir bakıma dolaysız zilyetlik sağlar. Bu bakımdan, tapuda tescilli bir taşınmazın tamamen işgal edilmesi halinde dahi malikin zilyetliği devam eder.
Tapuya kayıtlı bir gayrimenkul, bütünüyle işgal edilse bile tapu sicilinde tescilli olan malikin zilyetliğinin devam edeceğini belirttik. Malikin zilyetliğinin devam ediyor olması, söz konusu durumun zilyetlik gaspı kapsamında değil; mülkiyete müdahale kapsamında değerlendirilmesine neden olacaktır. Bu itibarla, istihkak yoluna değil; el atmanın önlenmesi yoluna gidilecektir. Tapu sicilindeki yolsuz tescil nedeniyle asıl malikin zilyet olamaması durumunda ise istihkak davası yerine tapu sicilinin düzeltilmesi davası açılacaktır.
Tapusuz bir gayrimenkule yönelik haksız müdahalelerin sona erdirilmesi amacıyla el atmanın önlenmesi davası açılabilmesi, gayrimenkul üzerinde mülkiyet hakkının kazanılmış olması şartına bağlıdır. Bu nedenle, söz gelimi mülkiyeti kazanmak amacıyla 4721 sayılı Kanun’un 713’üncü maddesinde düzenlenen olağanüstü kazandırıcı zamanaşımının tamamlanması bekleyen kişi, bu süreçte yaşanan müdahalelere yönelik, halihazırda mülkiyet hakkı kazanmadığından sebep men’i müdahale yoluna gidemeyecektir.
Mülkiyet hakkına konu olmayan bir taşınmaza yönelik müdahale gerçekleşmesi halinde ise mülkiyet hakkına istinaden müdahalenin men’i yerine zilyetliğe istinaden ve 4721 sayılı Kanun’un 983’üncü maddesinde hüküm altına alınan saldırıyı sona erdirme yoluna gidilebilir. El atmanın önlenmesi davası yalnızca ayni hakka dayanılarak değil; taşınmaz üzerindeki sınırlı ayni hakka dayanılarak da açılabilir. Söz gelişi, intifa hakkına dayanarak da pekala dava açılabilir.
Son olarak, taşınmaz rehnine dair husustan söz etmek yararlı olacaktır. Taşınmaz rehnine dair düzenlemelerin hüküm altına alındığı bölümde yer alan TMK m.865/1 gereği alacaklı, mahkemeden, malikin taşınmazın değerini olumsuz etkileyen eylemlerden menedilmesini talep edebilir. Bu talep, rehinli alacaklının ayni hakkını koruma altına almayı hedefleyen el atmanın önlenmesi davasında ileri sürülür. İşbu davada davacı, mülkiyet hakkı yerine bir başka ayni hakka dayanır.
Taşınırlar
Taşınır, bir yerden bir başka yere taşınırken özü zarar görmeyen eşyalardır. Makalemizde belirtildiği üzere müdahalenin men’i yoluna gidilebilmesi için mülkiyeti hedef alan müdahalenin direkt zilyetliğin kaybedilmesi neticesini doğurmaması şartı nedeniyle taşınırlar sebebiyle açılan el atmanın önlenmesi davaları, taşınmazlar dolayısıyla açılan el atmanın önlenmesi davaları kadar yaygın değildir. El atmanın önlenmesi davası yerine istihkak davası ya da TMK m.981 vd. düzenlemelerinde yer alan zilyetliği koruyucu hükümlere başvurulur.
Pratikte oldukça az rastlansa dahi taşınırlar da el atmanın önlenmesi davasına konu teşkil edebilir. Taşınır bir malın malikinin mülkiyet hakkını yönelik ve fakat doğrudan zilyetliği ortadan kaldırmayan hukuksuz müdahalelere karşı da men’i müdahale davası açılabilir. El atmanın önlenmesi davasında hatalı veya ihmali işlemler sebebiyle hukuki, maddi ve zaman yönlerinden kayıp yaşamamak için avukat yardımı almak en doğru yaklaşım olacaktır.
Diğer Değerler
El atmanın önlenmesi davası ile korunan hukuki varlıklar yalnızca eşyalar ve eşyalar üzerindeki haklar değil; bunlarla birlikte kişilik hakkıdır. Kişilik hakkı, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda düzenleme alanı bulmuş olup bir kişiyi insan yapan maddi – manevi değerlerin tamamına dair mutlak bir haktır. Kişilik hakkının mutlak olması, hakkın herkese karşı etki göstermesini sağlar. Kişilik hakkına yönelik saldırıların durdurulması ve önlenmesi amacıyla TMK m.25’e istinaden açılabilecek davaları incelemekte fayda var.
Kişilik hakkının mutlak bir hak olması, hakkın ihlali halinde haksız fiil sonucunun doğmasına yol açar. Bu bakımdan, kişilik hakkının ihlali halinde kişilik hakkına özel koruma yolları dışında haksız fiil hükümlerinden de yararlanılabilir. Kanun koyucu, kişilik hakkında ilişkin düzenlemelerini TMK m.23 ve 24’te hüküm altına almıştır. TMK m.23’te kişinin kendi tasarruflarına karşı koruma altına alınan kişilik hakkı; TMK m.24’te üçüncü kişilerin saldırılarına karşı koruma altına alınmıştır.
Kişilik hakkına müdahale söz konusu olduğunda TMK m.24/1 uyarınca, hakimden, müdahaleye karşı koruma istenebilir. Kişilik hakkına müdahalenin hukuka aykırı olmadığı, yani izin verildiği istisna durumlar TMK m.24/2’de düzenlenmiştir. Kişilik hakkına müdahale söz konusu olduğunda açılabilecek davalar ise TMK m.25’te hüküm altına alınmıştır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 25’inci maddesine göre, kişilik hakkını korumak amacıyla başvurulabilecek davalar şunlardır:
Davacı, hâkimden saldırı tehlikesinin önlenmesini, sürmekte olan saldırıya son verilmesini, sona ermiş olsa bile etkileri devam eden saldırının hukuka aykırılığının tespitini isteyebilir.
Davacı bunlarla birlikte, düzeltmenin veya kararın üçüncü kişilere bildirilmesi ya da yayımlanması isteminde de bulunabilir.
Davacının, maddî ve manevî tazminat istemleri ile hukuka aykırı saldırı dolayısıyla elde edilmiş olan kazancın vekâletsiz iş görme hükümlerine göre kendisine verilmesine ilişkin istemde bulunma hakkı saklıdır.
Manevî tazminat istemi, karşı tarafça kabul edilmiş olmadıkça devredilemez; miras bırakan tarafından ileri sürülmüş olmadıkça mirasçılara geçmez.
Davacı, kişilik haklarının korunması için kendi yerleşim yeri veya davalının yerleşim yeri mahkemesinde dava açabilir.
İşbu maddede zikredilen önleme ve durdurma davaları, makalemizin konusu olan men’i müdahale davası ile benzerdir. Kişilik hakkı saldırı altında bulunan kişi tarafından TMK m.25’e istinaden açılacak durdurma davası bir tür müdahalenin men’i davasıdır. Her iki davanın benzerliklerini ifade etmek gerekirse, ilk olarak her iki davanın da mutlak hakların korunması amacıyla açıldığını belirtelim. Bir diğer benzerlik, her iki davada da mutlak hakka yönelik bir müdahale söz konusudur.
Her iki dava için de mutlak hakkı hedef elen bir müdahalenin varlığı yeterlidir; müdahalenin yanı sıra kusur ya da zarar şartlarının yerine getirilmesi gerekmez. Önleme ve durdurma davaları, 4721 sayılı Kanun’nun 683’üncü maddesine istinaden açılan el atmanın önlenmesi davasında olduğu gibi, başlamış ve devam eden müdahalelere karşı açılır. Bir başka ortak özellikse her iki davada da başlamış ve devam eden müdahalenin ortadan kaldırılması gaye edilir.
Önleme davası, kişilik hakkının korunması amacıyla açılır. Bu dava, mülkiyet hakkının korunmasını amaçlayan men’i müdahale davasının henüz mevcut olmayan ve fakat ileride gerçekleşmesi muhtemel olan müdahalelere karşı açılması durumuyla benzerlik gösterir. Önleme davası da müdahalenin men’i (el atmanın önlenmesi) davasında görüldüğü üzere müdahalenin henüz başlamadığı; ancak, tecavüz tehlikesinin mevcut olduğu durumlarda açılır.
Özellikle vurgulamakta yarar var ki, söz konusu davalar her ne kadar belirli açılardan benzerlik gösterse de el atmanın önlenmesi kavramı esasen kişilik haklarını koruma altına alan ve bu amaçla görülen davalar için değil; 4721 sayılı Kanun’un 683’üncü maddesine istinaden açılan dava için kullanılır. Hukuk düzeninde Türk Medeni Kanunu haricinde birçok kanunda da el atmanın önlenmesi suretiyle farklı değerlerin hukuki koruma altına alınması saplanmıştır.
Örneğin, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 66’ıncı ve 69’uncu maddeleri ile eser sahibine, 6102 sayılı TTK m.56 ile haksız rekabet dolayısıyla menfaatleri zarar görene, 6769 sayılı Kanun m.149 ile de sınai mülkiyet hakkı tecavüze uğrayan hak sahibine, hukuksuz müdahalelere karşı mahkemeden durdurma; olası müdahalelere karşı ise önleme talep etme hakkı sağlanmıştır. FSEK dahilinde korumadan faydalanabilmek için maddi – manevi haklara yönelik bir tecavüzün ya da tecavüz ihtimalinin mevcudiyeti şarttır.
Belirttiğimiz üzere, FSEK kapsamında hukuki güvenceden istifade edebilmek için mali veya manevi haklara yönelen bir tecavüzün ya da tecavüz tehlikesinin varlığı şarttır; ancak, buna ilave olarak kusur aranmaz. Gerçekleşmiş müdahale hakkında açılan davaya ref; henüz tecavüze dönüşmemiş tehlikeler hakkında açılan davaya men davası denir. Türk Ticaret Kanunu’nun 56’ıncı maddesinde düzenlenen men davası ile birlikte hem mevcut hem de gelecekteki tecavüzlerin önlenmesi isteminde bulunulabilir.
El Atmanın Önlenmesi Davası Nereye Açılır, Görevli ve Yetkili Mahkeme Nedir?
İdarenin davalı olması halinde el atmanın önlenmesi davasının adli yargıda mı yoksa idari yargıda mı görülmesi gerektiği hususu merak konusudur. İdarenin davacı olması halinde açılan men’i müdahale davalarında bu tür bir ayrım söz konusu değildir; çünkü, davalının idare yerine özel hukuk kişisi olması halinde özel hukuk kişilerinin idari işlem veya eylem niteliğini haiz bir hareketi olamayacağından için bu tür davalar adli yargı kolunda karara bağlanacaktır.
El atmanın önlenmesi davasında idarenin davalı olduğu durumlarda davanın hangi mahkemede karara bağlanacağını incelemek gerekir. Zira, kimi hallerde idarenin tasarruflarındaki hukuksuzluk o kadar ağırlaşır ki, bu tür durumlarda bu tasarrufları idari işlem veya eylem kapsamında değerlendirmek mümkün olmaz. Bu şekilde idarenin hukuksuz tasarruflarının özel kişilerin hukuksuz davranışları ile bir tutulduğu hallerden birisi de fiili el atma şeklindeki ihlallerdir.
Nitekim, kamulaştırmasız el atma halinde mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin ortadan kaldırılmasının, Türk Medeni Kanunu ilgili hükümleri gereği adli yargı kolunda incelenip karara bağlanması gerektiğini ifade eden Yargıtay içtihatları mevcuttur. Bu itibarla, bir taşınmaza kamulaştırmasız biçimde yol yapmak gibi idarenin fiili müdahalelerine karşı açılacak el atmanın önlenmesi davası, adli yargı kolunda incelenerek karara bağlanacaktır.
Görevli Mahkeme
Adli yargı kolunun görev alanına giren uyuşmazlıkların hangi mahkemede karara bağlanacağının belirlenmesinde esas alınan temel düzenlemeler için 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 1’inci, 2’inci ve 3’üncü maddelerine bakılır. HMK m.2’de malvarlığına ve kişi varlığına dair davalar başta olmak üzere aksi belirtilmeyen tüm durumlarda asliye hukuk mahkemelerinin görevli olduğu tespit edilmiştir. Bu bakımdan, aksi belirtilmedikçe el atmanın önlenmesi davalarında asliye hukuk mahkemesi görevlidir.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.4 hükmü ile asliye hukuk mahkemesinin görev alanı dışında kalan uyuşmazlıklarda görevli mahkemenin hangisi olacağı tespit edilmiştir. Buna göre kira ilişkisinden doğan davalar, yalnızca zilyetliğin korunmasına dair davalar, taşınır ve taşınmaz mal ve hakların paylaştırılmasına ve ortaklığın giderilmesine dair davalar ve sulh hukuk mahkemesinin veya hakiminin bilhassa görevli tayin edildiği sair davalar sulh hukuk mahkemelerinde incelenir ve karara bağlanır.
Bu hükümden hareketle, taraflar arasında kira ilişkisinin mevcut olduğu ve el atmanın önlenmesi isteminin bu ilişki çerçevesinde ileri sürüldüğü durumlarda sulh hukuk mahkemesi görevlidir. Özellikle belirtmekte gerekir ki, HMK m.4/1.a hükmü uyarınca, taraflar arasında kira ilişkisi bulunan her durumda değil; sadece kira ilişkisinden doğan davalarda sulh hukuk mahkemesi görevlidir. Sulh hukuk mahkemelerinin görevlerine ilişkin tespitte bulunan bir diğer düzenleme ise 634 sayılı Kanun’un 33’üncü maddesidir.
634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu m.33 uyarınca, kat malikleri kurulu tarafından verilen kararlara veya borç ve yükümlülüklerine aykırı davranan kat maliklerine karşı açılacak davalar da sulh hukuk mahkemesinde incelenerek karara bağlanacaktır. Bu bakımdan, el atmanın önlenmesi istemiyle açılan bir dava eğer bu kapsamında ise sulh hukuk mahkemesinde incelenecektir. Görevli mahkeme ilişkin son olarak 3402 sayılı Kadastro Kanunu m.25, m.26 ve m.27 hükümlerine bakmak gerekir.
Söz konusu hükümlerde, kadastro mahkemelerinin incelemekle yükümlü olduğu işler düzenlenmiştir. Kadastro mahkemeleri, ilgili hükümler kapsamında ileri sürülen el atmanın önlenmesi istemini incelemek ve karara bağlamakla görevli yargı organıdır. Tüketici işleminden doğan bir uyuşmazlıkta bir taşınmaza el atmanın önlenmesi istemi ileri sürüldüğünde TKHK m.3/1.h hükmü uyarınca tüketici mahkemesi görevlidir. Görev incelemesi bu şekilde olup yetki incelemesini izah edelim.
Yetkili Mahkeme
Taşınmaz mülkiyetine yönelik müdahaleler hakkında açılacak el atmanın önlenmesi davasında yetkili mahkeme, HMK m.12/1 hükmü uyarınca ilgili taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir. Birden çok taşınmazı etkileyen bir müdahaleye ilişkin açılacak davada ise yine aynı Kanun’un m12/3 hükmü uyarınca bu taşınmazlardan birinin bulunduğu yer mahkemesi yetkilidir. HMK m.12 hükmünde kesin yetki düzenlenmiş olup bu hususta yetki sözleşmesi yapılamaz.
Taşınmaz Mülkiyetini Korumayı Amaçlayan Yasal Düzenlemeler
Mülkiyet hakkının hak sahibine tanıdığı yetkiler, mülkiyet hakkının mutlak hak olması sebebiyle herkese karşı ileri sürülebilen ve korunabilen yetkilerdir. Yalnızca gerçek ve tüzel özel hukuk kişileri değil; aynı zamanda kamu kuruluşları ve kamusal otoriteler de mülkiyet hakkına saygı duymalıdır. Bu itibarla, mülkiyet hakkının hukuk düzeni tarafından eksiksiz korunuyor olmasından söz edebilmek için, mülkiyet hakkının gerek özel hukuk kişilerine gerekse idareye karşı korunuyor olması şarttır.
Nitekim Türk hukuk düzeni, mülkiyet hakkını koruma altına alan özel hukuk karakterli kanuni düzenlemelerle birlikte kamu hukuku karakterli yasal düzenlemeleri de içerir. Kamu hukuku orijinli yasal düzenlemelerden ilki, şüphesiz T.C. Anayasası m.35’tir. Anayasa m.35’te; “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” düzenlemesi hüküm altına alınmıştır.
İdare hukukunda mülkiyet hakkı, inzibati nitelikli bazı düzenlemeler ve zilyetlik dolayısıyla koruma altına alınmıştır. Cezai hükümler ihtiva eden belirli kanuni düzenlemeler de mülkiyet hakkını konu edinmektedir. Nitekim, ceza hukuku ile mülkiyet hakkına sağlanan koruma, mülkiyet hakkının üçüncü kişilerce icra edilen suç niteliğini haiz haksız eylemleri ile ihlal edilmesine dair açık bir korumadır. 5237 sayılı Kanun’un “Malvarlığına Karşı Suçlar” başlığı, suç teşkil eden fiillere karşı mülkiyet hakkının korunmasını amaçlar.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 154’üncü maddesinde düzenlenen “Hakkı Olmayan Yere Tecavüz” suçu, el atmanın önlenmesi davası ile yakından ilişkilidir. İşbu hükme göre; “Bir hakka dayanmaksızın başkasına ait taşınmaz mal veya eklentilerini malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal eden veya sınırlarını değiştiren veya bozan veya hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olan kimseye, suçtan zarar görenin şikâyeti üzerine altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası verilir.”
Hukuk düzeni tarafından korunan mülkiyet hakkı, her ne kadar kamu hukuku karakterli hukuk dallarına ilişkin düzenlemelerle güvence altına alınsa da mülkiyet hakkını hukuki güvence altına alan esas düzenlemeler özel hukuk karakterli hukuk dallarına ilişkin düzenlemelerde yer alır. Özel hukuk karakterli bu düzenlemelerden ilki ise Türk Medeni Kanunu m.683/2’dir. İşbu hüküm gereği malik, somut durumun koşullarına göre el atmanın önlenmesi davası ya da istihkak davası açabilir.
El atmanın önlenmesi hususu ile sınırlı bir ilgisi olsa da mülkiyet hakkını koruma altına alan ve bu yönü sebebiyle zikredilmesi gereken diğer koruma yolları ise TMK m.1025’e istinaden tapu sicilinin düzeltilmesi davası, TMK m.982 ve 983’e istinaden zilyetliğe dayanan davalar, TMK m.989’e istinaden menkul davası ve TMK m.77 – 82’ye istinaden sebepsiz zenginleşme davalarıdır. Söz konusu davalarda avukat yardımı almak, sürecin müspet seyri adına oldukça yararlı olacaktır.